SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TAHARA BAHSİ

<< 162 >>

DEVAM: 63. Mesh'in Yapılışı

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلَاءِ حَدَّثَنَا حَفْصٌ يَعْنِي ابْنَ غِيَاثٍ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ أَبِي إِسْحَقَ عَنْ عَبْدِ خَيْرٍ عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ لَوْ كَانَ الدِّينُ بِالرَّأْيِ لَكَانَ أَسْفَلُ الْخُفِّ أَوْلَى بِالْمَسْحِ مِنْ أَعْلَاهُ وَقَدْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَمْسَحُ عَلَى ظَاهِرِ خُفَّيْهِ

 

Ali (r.a.)'den, şöyle demiştir: "Eğer din (akıl) ve re’y ile olsaydı, mestin üstünü değil de altını meshetmek daha uygun olurdu, Halbuki ben Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i mestlerinin üzerine meshederken gördüm.”

 

 

AÇIKLAMA:     Din, boyun eğmek, itaat etmek ve kulluk manalarına geldiği gibi, hesap ve ceza manalarına da gelir. Dini bir terim olarakta din, Allah Teala'nın Nebisi vasıtasıyla gönderdiği hükümler bütünüdür. Buna göre dinin kaynağı akıl değildir.

 

Bilindiği gibi akıl, sadece aklın prensipleri sahasına giren meseleleri çözmekte söz sahibidir. Halbuki din akiın sınırını aşan hikmetler sahasıyla da ilgilidir. Şu gördüğümüz tabiat aleminin ötesinde kalan alemlerde dinin sahası içine girdiğinden akıl dini hükümlerdeki hikmetleri her zaman kavrayamaz. Sonra akıl içinde bulunduğu şartlara göre düşünür. Bugün yirmbirinci yüzyılın şartlarına göre düşünen insanlık muhakkak ki otuzuncu asrın şartlarına göre düşünürken bu günkünden farklı düşünecektir. Bir misal vermek gerekirse suyun bulunmadığı hallerde toprakla teyemmüm etmenin temizlik yerine geçmesini akıl kavrayamaz.

 

Akıl gözüyle bakıldığı zaman temizlik için ellerin ve yüzün tozlara sürüldüğü görülünce akıl buna şaşar. Halbuki Allah'ın kullardan istediği, emirleri karşısında kulun aczini bilip, Allah'ın yegane ibadete layık kadir-i mutlak olduğu inancıyla kulluğunu tozlara, topraklara bulanmak pahasına da olsa isbat etmesidir.

 

İmam Ebu Hanife bu gerçeği şu veciz sözleriyle dile getirmiştir: "Eğer din, akıl ve re'y ile olsaydı guslün meniden değil, idrardan dolayı lazım geldiğine hükmederdim. Çünkü gerçekte idrar meniden daha pistir. Keza miras taksiminde kadının iki, erkeğin ise bir olmasını emrederdim. Halbuki Kur'an-ı Kerim ve sahih hadisler bunun böyle olmadığını kesinlikle ifade ediyorlar."

 

Şurasını da ifade edelim ki kamil akıl yeterli şartlar içerisinde aslında dini emirlere ters düşmez. Akim, dinin bazı emirlerini kavrayamayarak ona ters düşmesi ya şahıstan şahsa farklılık gösteren akıldaki noksanlıktan ileri gelir yahutta aklın içinde bulunduğu imkanların yetersiz olmasından ileri gelir. Zirve bir noktadan etrafını gözetleyen bir kimsenin varacağı bir hüküm ile, o zirvenin eteklerinden gözlem yapan adamın varacağı hüküm elbette farklı olacaktır. Allah Teala ise, İslam dini ile bütün insanlığı düşünce ve fikir ufkunun en son zirvesine çıkarmıştır.

 

Akıl, fikir ve hakikat adına, bu zirve noktadan ayrılarak uzaklaşanlar, uzaklaştıkları nisbette dağın doruğundan eteklerine doğru alçalma kaydedeceklerdir. İşte vahyin ışığından ayrılarak akıl ve fikir adına ayrı bir yol tutanların durumu budur. Bu mevzuda şu Hadisi de hatırdan çıkarmamak lazımdır: "Ey ashabım, sizden sonra yaşayacak olanlar pek çok fikir ayrılıklarına şahit olacaklardır. Size benim yolumu, ve halifelerimin yolunu tutmanızı tavsiye ederim. Din adına uydurulmuş (şahsi ve İndi görüşe dayanan) bid'at işlerden sakının. Çünkü sonradan (din adına) uydurulmuş her yenilik bir bid'attır. Her bidat de delalete sürükleyicidir."[bakın: 4607 numaralı hadis.]

 

Yüce Allah Kur'an-ı Keriminde bu gerçeği icazkar bir ifadeyle ne kadar güzel açıklamıştır:

 

"...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının..”[Haşr 7]